HALKA AÇIK ANONİM ORTAKLIKLAR

HALKA AÇIK ANONİM ORTAKLIKLARDA BAĞIMSIZ YÖNETİM KURULU ÜYESİ VE KOMİTELER
Av. Tuğba ADALI
I. GİRİŞ
Halka açık anonim ortaklıklar, geniş ve çoklu ortaklık yapıları ile yönetim süreçlerinde diğer şirket türlerine kıyasla daha karmaşık bir organizasyonel yapıya sahiptir. Bu durum, yönetimde profesyonellik, şeffaflık ve bağımsızlık gibi ilkelerin uygulanmasını zorunlu kılmaktadır. Özellikle hissedarların ve diğer paydaşların çıkarlarının korunması, karar alma süreçlerinde objektiflik sağlanması ve şirketin kurumsal yönetim ilkelerine uyumunun artırılması, bağımsız yönetim kurulu üyelerinin etkin rolünü ön plana çıkarmaktadır.
Bağımsız yönetim kurulu üyeleri, şirket yönetiminde bağımsız bir perspektif sunarak hem karar alma süreçlerinin denetlenmesine hem de kurumsal yönetimin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uyumuna katkı sağlamaktadır. Bu üyelerin etkin katılımını desteklemek amacıyla oluşturulan denetim, risk yönetimi ve kurumsal yönetim gibi komiteler ise, uzmanlık gerektiren konularda detaylı incelemeler yaparak yönetim kurulunun karar alma mekanizmalarını güçlendirmektedir.
Halka açık ortaklıklarda yönetim kurulunun yapısına ilişkin düzenlemeler Türk Ticaret Kanunu’nda tavsiye niteliğindeki ilkeler halinde bulunan Kurumsal Yönetim İlkeleri ile temellendirilmiştir. Bu çalışmada da halka açık anonim ortaklıklarda bağımsız yönetim kurulu üyeliği ve komitelerin önemi ele alınacak ve bu yapıların şirket yönetimindeki rolü detaylı bir şekilde incelenecektir. (KARA, 2020) Çalışmanın amacı, bağımsız yönetim ve komitelerin kurumsal yönetim ilkeleri çerçevesindeki işlevlerini ortaya koymaktır.
II. 1. BÖLÜM
A. HALKA AÇIK ANONİM ORTAKLIKLARDA YÖNETİM KURULU
Genel olarak yönetim kurulu, bir anonim şirketin en üst düzeydeki yönetim organıdır. Şirketin stratejik kararlarını almak, faaliyetlerini denetlemek ve genel işleyişten sorumlu olmakla görevlidir. Yönetim kurulu üyeleri, pay sahipleri tarafından seçilir ve genellikle şirketin genel çıkarlarını temsil eder.
Halka Açık Anonim Ortaklıklarda yönetim kurulunun tayini, üyelerin nitelikleri ve dahi sorumlulukları TTK’daki genel hükümlere tabidir bunun yanı sıra yönetim kurulunun görev ve sorumlulukları daha kapsamlıdır çünkü bu şirketler, Sermaye Piyasası Kanunu’na ve ilgili düzenlemelere tabidir. Temel görevleri; Şirketin uzun vadeli hedeflerini belirlemek ve buna uygun stratejiler geliştirmek. Şirketin mali raporlarını, iç denetim sistemlerini ve faaliyet raporlarını incelemek. Küçük ve büyük yatırımcıların haklarını eşit şekilde gözetmek. Şirketi şeffaflık, hesap verebilirlik, adillik ve sorumluluk ilkelerine uygun olarak yönetmek. Genel kurula sunulacak kâr dağıtımı önerilerini hazırlamak, şirket birleşmeleri veya bölünmeleri gibi önemli konularda kararlar almak. SPK’nın düzenlemelerine uygun şekilde doğru ve zamanında bilgi paylaşmak. Bu görevlerin yanı sıra Halka açık şirketlerde yönetim kurulu bağımsız üyelerden oluşmak zorundadır ve bu, karar alma süreçlerinde tarafsızlığı sağlar.
TTK 360’ta bağımsız yönetim kurulu üyeliği kabul edilmiş ama bunun dışında bağımsız yönetim kurulu üyelerinin görev ve sorumluluğu bağımsızlık ölçütleri TTK‘da düzenlenmemiştir. Doç. Dr. Çağlar Manavgat hocaya göre “Şeklen bağımsız görünen ve denetim otoritesi ve yatırımcılar üzerinde güven yaratan üyenin, görevini bağımsız biçimde yerine getirmemesi, bağımsız üyenin hiç olmamasına kıyasla daha olumsuz bir durum yaratacaktır.” (MANAVGAT D. D., 2014)
B. BAĞIMSIZ YÖNETİM KURULU ÜYESİ
Halka açık şirketlerde yönetim kurulunun bağımsız üyelerden oluşma zorunluluğu, şirketin kurumsal yönetim ilkelerine uygun şekilde yönetilmesini ve yatırımcıların haklarının korunmasını sağlamak için getirilmiştir. Bu zorunluluk çıkar çatışmalarını önleme, yatırımcı güvenini artırma, şirket yönetiminin denetlenmesi, kurumsal yönetim ilkelerine uyum, kamuyu aydınlatma ve şeffaflık gibi önemli nedenlere dayanır. Sonuç olarak, bağımsız üyeler, şirket yönetiminin tarafsızlığını, yatırımcı haklarının korunmasını ve şirketin uzun vadeli başarısını destekleyen önemli bir yapısal unsurdur.
TTK’da “Belirli Grupların Yönetim Kurulunda Temsil Edilmesi” başlıklı 360. Maddesinde “Bağımsız yönetim kurulu üyelerine ilişkin düzenlemeler saklıdır.” İbaresi yer almaktadır. Bu ifade, ilgili düzenlemenin bağımsız yönetim kurulu üyeleri için geçerli kurallar vardır ve bu kurallar özeldir. Özel kurallarında etkisini ortadan kaldırmadığını, yani bu kurallara uygun hareket edilmesi gerektiğini ifade eder. Daha detaylı açıklamak gerekirse: “Saklıdır” ifadesi, bir hükmün diğer düzenlemelere dokunmadığını, yani bu konuda başka bir düzenleme varsa o düzenlemenin aynen geçerli olacağını belirtir. Bağımsız yönetim kurulu üyeleri, özellikle SPK ve KYİ çerçevesinde şirket yönetiminde tarafsız ve bağımsız bir denetim sağlamak amacıyla belirlenmiş özel şartlara tabi kişilerdir. Dolayısıyla, bir düzenleme kapsamında yönetim kurulu üyelerine ilişkin genel hükümler yer alsa bile, bağımsız yönetim kurulu üyelerine yönelik özel hükümlerin uygulanacağı anlamına gelir.
Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin bağımsızlık niteliğini belirlemek için kullanılan ölçütler, mutlak bir bağımsızlığı sağlamaz. Kurumsal Yönetim Tebliğinde, karşılaştırmalı hukukta ele alınan ölçütler, üye ve yakınlarının, ortaklıkla, aynı grupta yer aldığı ortaklıklarla veya hâkim ortaklarla, sermaye, yönetim, istihdam veya benzeri ilişkileri gözönüne alınarak belirlenmiştir. Bu ölçütlerde sosyal ve kişisel ilişkilerin gözetilmesi mümkünatı yoktur ve dolaylı yollardan elde edilen maddî ve manevi menfaatlerle de tanımlanamaz; bağımsızlık ölçütleri mutlak bir bağımsızlık sınırı oluşturmamaktadır.
Bağımsızlığın şeklî koşullara göre belirlenmesi, seçimden sonraki karar alma ve uygulama sürecinde bağımsız davranmayı sağlamamaktadır. Bağımsız üyenin de genel kurulda seçilmesi nedeniyle hâkim ortak, bağımsız üyenin seçiminde belirleyici olmaktadır. Dolayısıyla sonraki dönemlerde seçilme endişesindeki hakim ortak ile arasındaki menfaat çatışmasının önlenmesi için halka açık anonim ortaklıklarda bağımsız üyelerin tamamının veya bir kısmının yapılacak tercihte, anonim ortaklığın sermaye ortaklığı özelliğinin ve anonim ortaklıklardaki sermayenin pay sahipleri arasında ki dağılımı göz önüne alınmalıdır.
Bağımsız yönetim kurulu üyeleri payların dağınık olduğu anonim ortaklıklarda, ortakları yöneticilerin işlemlerine karşı koruma işlevini üstlenmiştir. Hâkim ortak yapısının egemen olduğu ortaklıklarda, yöneticilerin gözetimi hâkim ortak tarafından yapıldığından, bağımsız yönetim kurulu üyelerinden, ortaklığı ve azınlık ortaklarını hâkim ortağın işlemlerine karşı koruma işlevini yürütmektedir. Bağımsızlığın, koruyucu işlevlerin yerine getirilmesine elverişli olmaması gözönüne alındığında, koruyucu işlevlerin yerine getirilmesinde, yetkinlik özelliğinin göz önüne alınması gerekir. Bununla beraber bağımsızlık ölçütüde unutulmamalıdır.
1. Yönetim Kurulunun Yapısı
KYT 4.3’te “Yönetim Kurulunun Yapısı” başlıklı maddede şu hususlar yer almaktadır; Yönetim kurulu üye sayısı, her durumda beş üyeden az olmamalıdır ve çoğunluğu da icrada görevli olmayan üyelerden oluşur. İcrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri içerisinde, bağımsız üyeler bulunmaktadır. Yönetim kurulunun içinde ki bağımsız üye sayısı toplam üye sayısının üçte birinden daha az olamaz. Hesaplama yaparken bağımsız üye sayısında sayılan küsuratlar o sayıyı izleyen tam sayı olarak kabul edilir. Her durumda, bağımsız üye sayısı da ikiden az olamaz. Bağımsız yönetim kurulu üyelerinin üç yıllık görev süreleri vardır ancak tekrar aday gösterilirlerse de yeniden seçilmeleri mümkündür.
2. İcrada Görevli Olmayan Yönetim Kurulu Üyesi
Tebliğin ekinde yer alan kurumsal yönetim ilkelerinde, bir kişinin bağımsız üye olarak nitelendirilebilmesi için gerçekleşmesi gereken kriterler sıralanmıştır. Bundan da anlaşılmaktadır ki, yönetim kurulunun bağımsız üyeleri, aynı zamanda icrada görevli olmayan üyeler olacaktır; diğer bir ifadeyle, her icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyesi bağımsız üye olmak zorunda değildir fakat, bağımsız üyelerin tamamı icrada görevli olmayan üyelerden oluşacaktır. Bunun yanı sıra bağımsız yönetim kurulu üyeleri komiteler de yer alabilir, komitelerde yer alması bağımsızlığına zeval getirmez ancak icra da görevli olmamalıdır. Anılan ilkelerde bu üyenin tanımı da yapılmıştır. Buna göre, icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyesi, üyelik haricinde şirkette başkaca herhangi bir idari görevi veya kendisine bağlı icrai mahiyette faaliyet gösteren bir birim bulunmayan ve şirketin günlük iş akışına ve olağan faaliyetlerine müdahil olmayan kişidir. (YANLI, Aralık 2013)
Prof. Dr. Veliye Yanlı hocaya göre sonuç olarak, payları borsada işlem gören bir anonim şirketin yönetim kurulu üyelerinin içinde bağımsız üyelerin de bulunduğu çoğunluğunun, icrada görevli olmayan üyeler olarak belirlenmesi gerekecektir. Kanaatimce payları borsada işlem gören anonim şirketler zaten halka açık şirketler olduğu için bu hususu halka açık anonim şirketler için değerlendirebiliriz.
a) Halka Açık Anonim Şirketlerde Yönetimin Devri
Halka açık anonim şirketlerde, yönetim kurulu yetkilerinin devri TTK madde 367 ve 370 çerçevesinde düzenlenmiştir.
Yönetim kurulu, temsil ve yönetim yetkilerini, esas sözleşmede bir hüküm bulunması kaydıyla devredebilir. Bu karar, yönetim kurulunun en az salt çoğunlukla alacağı bir iç yönerge düzenlenmesiyle gerçekleşir. Yönetim kurulu, devredilecek yetkilerin kapsamını ve sınırlarını bir iç yönerge ile belirler. Bu iç yönerge hem şirket içi işlemlere rehberlik eder hem de yasal uygunluk sağlar.
Yönetim yetkisi; müdürler veya yönetim kurulu üyelerinden oluşan bir komiteye devredilebilir. Temsil yetkisi ise sadece en az bir yönetim kurulu üyesi ile bir üçüncü kişi veya müdürden oluşacak şekilde devredilebilir. Temsil yetkisinin devri, ticaret siciline tescil edilerek ilan edilir. Bu sayede üçüncü kişilere karşı hukuken bağlayıcı hale gelir.
Yetki devri, yönetim kurulunun tüm sorumluluklarını ortadan kaldırmaz. TTK madde 367 fikra 2’ye göre “Yönetim, devredilmediği takdirde, yönetim kurulunun tüm üyelerine aittir.“ Yönetim kurulu, devredilen yetkilerin yerine getirilmesini denetlemekle yükümlüdür. Bu süreç, halka açık anonim şirketlerin şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine uygun hareket etmesini sağlar.
b) İcrada Görevli Olmayan Yonetim Kurulu Üyelerinin Rolü ve Yetkileri
İcrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri, TTK ve ilgili düzenlemeler uyarınca belirli görev ve yetkilerle sınırlı olup, yönetimin devriyle ilgili iç yönerge ve esas sözleşme hükümleri çerçevesinde rollerini üstlenirler.
• Yönetim ve Görevlerin Devri
TTK m.367 uyarınca, yönetim kurulu, icrai görev ve yetkilerini devredilebilir nitelikte ise icracı olmayan üyeler dışındaki üyelere veya üçüncü kişilere devredebilir. Bu devir işlemi, şirketin esas sözleşmesine uygun bir iç yönerge ile gerçekleştirilir. Bu sayede, icrada görevli olmayan üyeler, günlük iş akışından uzaklaşarak yalnızca devredilemeyen stratejik yetkiler ve gözetim işlevleriyle sınırlandırılmış olur.
• İcrada Görevli Olan ve Olmayan Üyelerin Rolü
İcrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri, esas itibarıyla yönetim kurulunun devredilemeyen stratejik karar alma, gözetim ve denetim yetkileriyle sınırlandırılmıştır (TTK m.374). İcra görevi bulunan yönetim kurulu üyeleri ise şirketin günlük yönetiminden ve operasyonlarından doğrudan sorumludur. Bu kişiler, aynı zamanda şirketin üst yönetiminde (örneğin CEO, CFO gibi pozisyonlarda) aktif rol oynayabilir ve şirket adına kararlar alabilirler.
• Bağımsız Üyelerin Özel Durumu
Bağımsız üyeler, aynı zamanda icrada görevli olmayan üyeler olup, şirketin icrai işlemlerine müdahil olmamakla birlikte, bazı kararların alınmasında bağımsız üyelerin çoğunluk onayı gerekebilir. Örneğin, ilişkili işlemlerde üçüncü kişilere teminat, rehin, ipotek gibi işlemlerde bağımsız üyelerin kararları belirleyici olabilir.
• Toplantı ve Karar Yetersayıları
Yönetim kurulu toplantıları için TTK m.390 gereğince, üye tam sayısının çoğunluğu ile toplantı yapılabilir ve toplantıya katılanların çoğunluğu ile karar alınabilir. İcrada görevli olmayan üyelerin varlığı toplantı yeter sayısı açısından önemli olmakla birlikte, her zaman karar alımında etkili olmayabilir. Örneğin, 7 üyeli bir kurulda toplantı yetersayısı için 1 icrada görevli olmayan üye gerekirken, karar yetersayısı diğer üyelerle sağlanabilir.
• İcrada Görevli Olmayan Üyelerin Sorumluluk Alanı
Bu üyeler, şirketin icrai faaliyetlerine katılmamakla birlikte, icrada görevli üyeleri ve diğer yöneticilerin kanuna, esas sözleşmeye ve iç yönergeye uygun hareket edip etmediğini denetlemekle yükümlüdür.
• Vergi ve Diğer Olağan İşler
Şirketin vergi yükümlülükleri gibi olağan ticari faaliyetler, icrada görevli olmayan üyelerin sorumluluk alanına girmez. Bu tür işler, icrada görevli üyeler ve yetkilendirilmiş üçüncü kişiler tarafından yürütülür. Kanaatimce icrada görevli olmayan yönetim kurulu üyeleri, şirketin günlük faaliyetlerinden uzak durarak gözetim ve stratejik karar alma süreçlerinde aktif rol oynar. TTK m.367 ve m.374’e göre yapılan devir işlemleri, bu üyelerin görev ve yetkilerinin netleşmesini sağlar. Böylece, şirket yönetimi daha etkin bir şekilde icrai ve gözetim faaliyetleri arasında ayrıştırılmış olur.
3. Bağımsızlık Ölçütleri
Kurumsal Yönetim İlkeleri 4.3.6’da ki kriterlerin tamamını taşıyan yönetim kurulu üyesi “bağımsız üye” olarak nitelendirilir. Buna göre ölçütler şunlardır;
• Şirketin yönetim kontrolüne sahip olduğu ya da önemli ölçüde etki alanında bulunan ortaklıklarla, şirketin yönetim kontrolünü elinde bulunduran veya şirkette önemli etkisi olan ortaklarla ilişki içinde olmamak.
• Bu ortakların yönetim kontrolüne sahip olduğu tüzel kişiler ile kişi, eşi veya ikinci dereceye kadar kan ve sıhri hısımları arasında, son beş yıl içerisinde önemli görev ve sorumluluk taşıyan bir yönetici pozisyonunda istihdam ilişkisinin bulunmaması.
• Sermaye veya oy haklarının ya da imtiyazlı payların %5’inden fazlasına tek başına veya birlikte sahip olunmaması ve şirketle önemli nitelikte bir ticari ilişki kurulmamış olması.
• Son beş yıl içerisinde, özellikle şirketin denetimi, derecelendirilmesi veya danışmanlık hizmetleri kapsamında, şirketten önemli ölçüde hizmet ya da ürün alımı veya satımı yapılan şirketlerde %5’ten fazla ortaklık, önemli görevler üstlenme ya da yönetim kurulu üyeliği yapmamış olmak.
• Bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görevlerini gereği gibi yerine getirecek mesleki eğitim, bilgi ve tecrübeye sahip olmak.
• Üye olarak seçilmesinin ardından, üniversite öğretim üyeliği hariç olmak üzere, kamu kurum ve kuruluşlarında tam zamanlı olarak çalışmamak ve ilgili mevzuata uygun olmak.
• Türkiye’de yerleşik olmak.
• Şirket faaliyetlerine katkı sağlayabilecek, çıkar çatışmalarında tarafsız kalabilecek, bağımsız kararlar verebilecek, yüksek etik standartlara, mesleki itibara ve deneyime sahip olmak.
• Şirketin işleyişini izleyebilecek, üstlendiği sorumlulukları yerine getirebilecek ve bu görev için yeterli zamanı ayırabilecek durumda olmak.
• Şirketin yönetim kurulunda son on yıl içinde toplamda altı yılı aşan bir süreyle görev yapmamış olmak.
• Aynı kişinin, şirket veya şirketin yönetim kontrolünü elinde tutan ortakların kontrolündeki şirketlerin üçten fazlasında ve toplamda borsada işlem gören şirketlerin beşten fazlasında bağımsız yönetim kurulu üyesi olarak görev almaması.
• Yönetim kurulu üyesi olarak seçilen tüzel kişi adına tescil ve ilan edilmemiş olmak.
Bağımsız yönetim kurulu üyelerine dair bu ölçütler hem ulusal hem de uluslararası düzenlemelerde çeşitli şekillerde ele alınmıştır. Türkiye’de halka açık anonim ortaklıklar için bağımsızlık kriterleri, SPK’nın Kurumsal Yönetim İlkeleri’nde ele alınmıştır. Bu ölçütler, yönetim kurulu üyelerinin şirketle, hâkim ortaklarla veya ilişkili taraflarla ticari, sermaye veya istihdam ilişkisine girmemesi gibi maddeler içermektedir. Ayrıca, etik standartlar ve mesleki deneyim gibi nitelikler de bağımsızlık açısından önemlidir.
AB’nin ilgili Tavsiyesi ise bağımsızlığı, mutlak değil, öznel ve duruma bağlı olarak ele almak gerektiğini vurgular. Bağımsızlık kriterlerinin sadece seçim süreciyle sınırlı kalmaması, üyelerin görev süresince bağımsızlıklarını korumaları gerektiği belirtilmiştir. Buna karşın, sosyal ilişkiler, siyasi bağlar ve diğer kişisel bağların bağımsızlık üzerinde yarattığı etkiler gibi konular düzenlemelerin kapsamı dışında kalmıştır. Ayrıca, bağımsızlığını yitiren üyelerin durumu ve bu durumun kamuya açıklanması gibi hususlar tartışmalıdır.
Hususlardan ilki Bağımsızlık kavramı mevzuatla mutlak bir şekilde tanımlanabilir mi? Yoksa her durumda öznel bir değerlendirme mi gereklidir? Olarak karşımıza çıkar ve kanaatimce bağımsızlığın sadece şekilsel değil, özsel bir kavram olduğu savunulabilir. Yönetim kurulu üyelerinin sosyal, siyasi veya kişisel bağlarının etkileri düzenlemelerde ele alınmadığından, bu bağların bağımsızlık üzerindeki etkisi tartışma yaratabilir.
Yönetim kurulu üyelerinin görev süresince bağımsızlıklarını nasıl denetleyebiliriz? Bağımsızlık ihlali durumunda yaptırımlar yeterli midir? SPK İlkeleri, bağımsızlığın seçim kriterlerini belirlese de görev süresince bu kriterlerin korunmasına yönelik bir mekanizma öngörmemektedir. Bu durum, bağımsızlık ölçütlerinin uygulamada ne kadar etkili olduğu konusunda soru işaretleri yaratmaktadır. Bu sorun kanaatimce genel kurula taşınmalı ve bu sorun hakkında son söz genel kurulda olmalıdır. Çünkü başta belirttiğimiz gibi aday gösterme komitesinin bağımsızlık ölçütlerine göre hazırlayıp liste haline getirdiği kişileri bağımsız yönetim kurulu üyeleri olarak kendileri onaylamaktadırlar. Buna göre ilk söz onlardaysa son sözde onlarda olmalıdır demek doğru olacaktır.
Sosyal ilişkiler, güçlü arkadaşlık bağları veya siyasi görüş birliği bağımsızlık için bir tehdit oluşturur mu? Mevzuatta bu tür bağlara dair bir düzenleme olmaması, bağımsız yönetim kurulu üyelerinin tarafsızlığı konusunda tartışmalara yol açabilir.
Bağımsızlığını kaybeden bir üyenin durumunu kamuya açıklamaması hangi sonuçlara yol açar? Yatırımcılar üzerindeki etkileri nelerdir? Özellikle yatırımcıların eksik veya yanlış bilgiyle karar almasının yaratabileceği zararlar, bağımsızlık kriterlerinin etkin bir şekilde uygulanmasının önemini artırmaktadır.
AB’nin bağımsızlık yaklaşımı Türkiye’deki düzenlemelerden daha esnek ve uygulanabilir mi? AB’nin daha geniş çerçeveli ve öznel yaklaşımı, SPK İlkeleri’ne göre daha uygulanabilir bir model olarak değerlendirilebilir. Bu iki düzenleme arasındaki farklar, tartışmaya uygun bir zemin sunar.
4. Bağımsızlık Ölçütlerini Kaybeden Yönetim Kurulu Üyesi
Yönetim kurulu üyesinin bağımsızlığını yitirmesi halinde, izlenecek yöntem 4.3.8 numaralı ilkede düzenlenmiştir. Bağımsızlığını yitiren üyenin, kamuya açıklanmak üzere durumunu yönetim kuruluna, ayrıca SPK’ya bildirmesi ve istifa etmesi gerekmektedir. Bağımsızlığın yitirilmesi halinde izlenecek yöntem konusunda bir ayrım yapmak gerekir. Bağımsızlık süreklilik arz edecek biçimde yitirilmişse, üye istifa edebileceği gibi, görevine bağımsız üye sıfatı olmaksızın devam etmesine de engel yoktur. KYİ’de , bağımsızlığını yitiren üyenin istifasıyla oluşan boşluk için yeni bir bağımsız üye seçilebilmesi olağan hale gelmektedir. Yönetim kurulunda üyeler için boş yer bulunması veya diğer üyelerden birinin istifa etmesi halinde yeni bağımsız üye seçilebileceğinden bağımsız yönetim kurulu üyesi göreve devam edemez gibi algılanabilir ancak bu durumlar bağımsızlığını yitiren üyenin göreve devam etmesinde engel olmamalıdır. Bağımsızlığını yitiren üyenin istifa etmemesi halinde, genel kurul kararıyla görevden alınması mümkündür. Bağımsızlığın somut bir olaydaki menfaat çatışması nedeniyle ortadan kalkması halinde ise, üyenin bu durumu kamuya açıklanmak üzere yönetim kuruluna bildirmesi gerekir. KYİ’de bu konuda hüküm bulunmamakla beraber, bağımsız üyeden beklenen işlevler dikkate alındığında, bağımsızlığın geçici de olsa ortadan kalktığının yatırımcıların bilgisine sunulması gerekir, bu durum yönetim kurulu tarafından kamuya açıklanması gerekir. Bağımsızlığını menfaat çatışması nedeniyle yitirdiğini yönetim kuruluna bildirmeyen ve kamuya açıklanmasına olanak vermeyen üye, yatırımcılara karşı sorumlu olacaktır.
Bağımsızlığın yitirildiğinin kamuya açıklanmasına olanak verilmemesi, çoğunlukla ortaklığın zararına yol açmayacaktır. Ancak bağımsız yönetim kurulu üyesinin işlevlerine güven duyan yatırımcıların, bağımsızlığın kalktığından haberdar olmaması, yatırım kararlarını etkileyen bir etkendir. Bu nedenle eksik bilgiye dayalı olarak alınan yatırım kararları veya bilgi eksikliği nedeniyle alınmayan yatırım kararlarından dolayı zarar oluşursa, bağımsızlığın kalktığını yönetim kuruluna bildirmeyen yönetim kurulu üyesi, zararı tazminle sorumlu olacaktır. (Manavgat, 2014)
III. 2. BÖLÜM
A. KOMİTELER
Halka açık anonim ortaklıklar, yönetim kurulunun etkin çalışmasını sağlamak ve kurumsal yönetim ilkelerine uyumu artırmak için komiteler oluşturur. Komiteler, belirli konularda uzmanlaşmış ve bağımsız bir denetim mekanizması olarak işlev gören alt birimlerdir. SPK’nın tebliğleri doğrultusunda kurulurlar ve faaliyetlerini yönetim kuruluna raporlarlar.
TTK madde 366/2’ye göre;
Yönetim kurulu tarafından şu sebeplerle komiteler kurulabilir;
-işlerin gidişini izlemek,
-kendisine sunulacak konularda rapor hazırlamak,
-kararlarını uygulatmak,
-iç denetim yapmak.
SPK’nın Kurumsal Yönetim İlkeleri başlıklı 17. Maddesine göre; Halka açık ortaklıklarda kurumsal yönetim ilkeleriyle kurumsal yönetim uyum raporlarının içeriğine, yayımlanmasına, ortaklıkların kurumsal yönetim ilkelerine uyumlarının derecelendirilmesine ve bağımsız yönetim kurulu üyeliklerine ilişkin usul ve esaslarla Kurul ilgilenir. Kurulun bu yetkileri halka açık şirketler arasında haksız rekabet prensibini göz önünde bulundurarak kullanır.
1. Genel Olarak Komiteler
Komiteler, halka açık şirketlerde yönetim kuruluna yardımcı olmak amacıyla belirli görev ve yetkilerle donatılmış uzman gruplardır. Amaçları şirketin karar alma süreçlerini iyileştirmek, risklerin yönetimi ve denetimini sağlamak, şirketin şeffaflığını ve hesap verebilirliğini artırmaktır.
Niteliklerine bakıldığında ise bağımsızlık yönünden yönetim kurulunda genellikle bağımsız yönetim kurulu üyeleri yer alır. Bu, karar alma süreçlerinin tarafsız ve objektif olmasını sağlar. Uzmanlık yönünden üyelerin, görevli oldukları komitenin faaliyet alanına uygun bilgi, deneyim ve uzmanlığa sahip olması beklenir. Etkinlik bakımından ise düzenli toplantılar yapar, ilgili konuları derinlemesine analiz eder ve yönetim kuruluna rapor sunarlar.
a) Komiteler Nasıl Oluşturulur ?
Komiteler yönetim kurulu kararıyla kurulurlar ve yönetim kurulu, komitelerin üyelerini, çalışma usul ve esaslarını belirler. Bağımsız üyelerin katılımı zorunludur ve SPK’nın tebliğleri, bağımsız üyelerin belirli komitelerde yer almasını zorunlu kılar. Komiteye seçilecek yönetim kurulu üyelerinin uzmanlık alanları göz önünde bulundurulur ve üyeler, uzmanlık alanlarına uygun komitelerde görevlendirilir.
Sermaye Piyasası Kurulu’nun II-17.1 sayılı Kurumsal Yönetim Tebliği’ne göre halka açık şirketler, Denetim Komitesi ve diğer komiteleri oluşturmakla yükümlüdür. Amaç, şeffaflık ve etkin karar alma süreçlerini desteklemektir. Komiteler, halka açık şirketlerin düzenli işleyişini sağlamak ve pay sahiplerinin güvenini artırmak için önemli birer araçtır.
2. Aday Gösterme Komitesi
Yönetim kurulu ve idari sorumluluğa sahip yöneticilik pozisyonlarına uygun adayların belirlenmesi, değerlendirilmesi ve eğitilmesine yönelik şeffaf bir sistemin oluşturulmasından sorumlu olan bu birim, aynı zamanda ilgili politika ve stratejilerin belirlenmesi için çalışmalar yürütür. Buna ek olarak, yönetim kurulunun yapısı ve etkinliği hakkında düzenli değerlendirmeler yaparak, tespit edilen iyileştirme alanlarına ilişkin önerilerini yönetim kuruluna iletir ve gerekli değişikliklerin planlanmasına katkı sağlar.
3. Yönetim Kurulunca Oluşturulacak Komiteler
a) “Denetimden Sorumlu Komite”
Şirketin mali tablolarının doğruluğunu, finansal raporlamasının güvenilirliğini ve iç denetim sistemlerinin etkinliğini denetler ve tamamı bağımsız yönetim kurulu üyelerinden oluşur. SPK’ya göre halka açık şirketlerde bu komitenin kurulması zorunludur.
375. maddenin (c) bendinde, yönetim kuruluna, muhasebenin, finans denetiminin ve şirketin yönetiminin gerektirdiği ölçüde finansal plânlama için gerekli düzenin kurulması ve buna ilişkin ilkeleri tespit etme görevi verilmiştir. Gerekçesinde de belirtildigi üzere, finansal denetim düzeninin kurulması, şirketin iş ve işlemlerinin denetlenmesine ilişkin bir "iç denetim" sisteminin ve bunu yapacak örgütün veya bölümün gösterilmesidir.
Halka açık şirketlerde, muhasebeden tamamen bagimsiz, uzmanlardan oluşan, etkin bir iç denetim örgütüne gereksinim vardır. İşte yönetim kurulu icra yetkisi olmayan üyeleri arasından bir "finans denetimi ve denetim komitesi" (Audit Committee) oluşturur. (PULAŞLI, 2021)
b) “Riskin Erken Saptanması ve Yönetim Komitesi”
Riskin erken saptanması komitesi şirketin karşılaşabileceği stratejik, operasyonel ve finansal riskleri belirler, bunlara yönelik önlemler geliştirir. SPK’ya göre yönetim kurulunun risklerle ilgili proaktif kararlar almasını destekler. Yönetim komitesi ise şirketin kurumsal yönetim ilkelerine uyumunu izler, yatırımcı ilişkilerini denetler ve öneriler geliştirir ve bağımsız üyelerden oluşur; yatırımcı ilişkileri birimi yöneticisi genellikle bu komitenin bir üyesidir.
Türk Ticaret Kanunu’nun 378. maddesi, ‘riskin erken saptanması ve yönetimi’ başlığı altında düzenlenmiştir. TTK 366/2’de yer alan komiteler, isteğe bağlı nitelikte olup yalnızca yönetim kuruluna yardımcı bir fonksiyon üstlenirken, 378. maddede düzenlenen ‘riskin erken saptanması ve yönetimi komitesi’ hisseleri borsada işlem gören anonim şirketler için zorunludur. Bu komite, yalnızca bir yardımcı organ olmanın ötesinde, yönetim kurulunu ve genel kurulu sürekli olarak olası risklere karşı uyarıda bulunan, gerektiğinde yetkili organlarca etkili önlemlerin alınmasını sağlayan ve sorumluluk mekanizmasının merkezinde yer alan bir yapıdır. Bununla birlikte, komitenin yetkisi yalnızca iç kontrol mekanizmalarıyla sınırlıdır ve şirketin dışa dönük sevk ve idaresi ile ilgili bir yetkisi bulunmamaktadır.
Riskin erken saptanması ve yönetimi komitesi, muhasebe ve finans konularında uzman olmak şartıyla, icra yetkisi bulunmayan kişilerden oluşabilir. Hisseleri borsada işlem görmeyen anonim şirketlerde ise bu komitenin kurulup kurulmayacağı hususunda denetçiye önemli bir rol düşmektedir. Denetçi, yaptığı incelemeler sonucunda komitenin kurulmasını gerekli görürse, bu durumu yazılı olarak yönetim kuruluna bildirir. Yönetim kurulu bu bildirimi aldıktan sonra komiteyi derhal kurmakla yükümlüdür. Komite, kurulmasını takiben ilk raporunu bir ay içinde hazırlar ve yönetim kuruluna sunar (TTK m. 378/1). Daha sonraki raporlar ise her iki ayda bir yönetim kuruluna sunulur ve aynı zamanda denetçiye de iletilir (TTK m. 378/2).
c) “Aday Gösterme Komitesi’’
Bu komite de yönetim kurulu üyeleri ve üst düzey yöneticilik pozisyonları için uygun olan adayları belir. Adayları şirketin uzun vadeli hedeflerine uygunluğu ve profesyonel yeterlilikleri açısından değerlendirir. Bağımsız yönetim kurulu üyesi adaylarının, SPK düzenlemelerine uygunluğunu değerlendirerek yönetim kuruluna rapor sunar. Şirketin gelecekteki ihtiyaçlarına uygun insan kaynağı stratejilerinin belirlenmesine katkı sağlar.
Aday gösterme komitesinde üyeler arasında bağımsız yönetim kurulu üyeleri bulunmalıdır. Diğer üyelerse şirketin ihtiyaçlarına ve alanında uzmanlık durumlarına göre belirlenebilir. SPK’nın tebliğine göre, halka açık anonim şirketlerde bu komite bağımsızlık ve tarafsızlık ilkesine uygun hareket etmek zorundadır. Aday Gösterme Komitesi kurulmadığı durumlarda ise bu görevler Kurumsal Yönetim Komitesi tarafından yerine getirilmelidir. Sonuç olarak Aday Gösterme Komitesi, daha çok yönetim kurulu ve üst düzey yöneticiler için uygun kişilerin seçimi ve bağımsızlık kriterlerine uygunluğun sağlanmasıyla ilgilenir.
d) ” Ücret Komitesi”
Yönetim kurulu üyeleri ve üst düzey yöneticilerin ücretlendirme politikalarını hazırlar ve yönetim kuruluna sunar. Ücretlendirme kriterlerini, şirketin finansal performansı ve stratejik hedefleriyle uyumlu olacak şekilde belirler. Ücretlendirme uygulamalarında şeffaflık ve pay sahiplerinin haklarının korunması konusunda denetim sağlar. Hazırlanan ücretlendirme politikalarının uygulanmasını izler ve yıllık faaliyet raporlarında bu konularda bilgi verilmesini sağlar. Üyelere bakıldığında komitede en az bir bağımsız yönetim kurulu üyesinin bulunması zorunludur. Üyeler, şirketin finansal yönetim ve insan kaynakları alanında uzman kişilerden seçilebilir.
SPK’nın tebliğine göre Ücret Komitesi’nin, yönetim kuruluna raporlama yapması ve şirketin ücretlendirme politikalarını şeffaf bir şekilde belirlemesi zorunludur. Ücret Komitesi’nin kurulmadığı durumlarda, bu görevler de Kurumsal Yönetim Komitesi tarafından üstlenilir. Bu komite yönetim kurulu üyelerinin ve üst düzey yöneticilerin ücretlendirme politikalarının adil, şeffaf ve performans odaklı bir şekilde düzenlenmesine odaklanır.
IV. 3.BÖLÜM
Sonuç
Bu çalışma, halka açık anonim ortaklıklarda bağımsız yönetim kurulu üyelerinin ve komitelerin kurumsal yönetim ilkeleri çerçevesindeki kritik rollerini incelemiştir. Bağımsız yönetim kurulu üyeleri, şirket yönetiminin tarafsızlığını ve şeffaflığını sağlayarak paydaş haklarının korunmasında ve uzun vadeli stratejik hedeflerin gerçekleştirilmesinde temel bir işlev görmektedir. Ancak, bağımsızlık ölçütlerinin yalnızca biçimsel kriterlerle sınırlandırılması, bağımsızlığın özsel gerekliliklerini yerine getirmede yetersiz kalmaktadır. Bu nedenle, bağımsızlığın sürdürülmesi ve denetlenmesi konusunda daha dinamik mekanizmalara ihtiyaç duyulmaktadır.
Komiteler ise yönetim kuruluna uzmanlık desteği sağlayarak, denetim, risk yönetimi ve kurumsal uyum gibi alanlarda etkinlik ve hesap verebilirlik sağlamaktadır. Özellikle Denetim Komitesi ve Riskin Erken Saptanması Komitesi gibi zorunlu komiteler, şirketin mali denetim ve risk yönetimi süreçlerinde temel bir denetim mekanizması işlevi görmektedir. Aday Gösterme ve Ücret Komiteleri ise, insan kaynağı ve ücretlendirme politikalarında şeffaflık ve tarafsızlık ilkesini desteklemektedir.
Sonuç olarak, bağımsız yönetim kurulu üyeleri ve komiteler, halka açık anonim ortaklıkların kurumsal yönetim ilkelerine uyumunu sağlamada hayati bir öneme sahiptir. Ancak bu yapıların etkinliğinin artırılması, bağımsızlık ölçütlerinin daha öznel ve kapsamlı bir şekilde ele alınması ve denetim mekanizmalarının güçlendirilmesi ile mümkün olacaktır. Bu bağlamda, mevzuat düzenlemeleri ve uygulamadaki eksikliklerin giderilmesi, kurumsal yönetimin daha şeffaf, hesap verebilir ve etkin bir yapıya kavuşmasını sağlayacaktır.